Thursday, August 21, 2014

Botanic garden {japon bahcesi}~

@ 11:22 PM 0 comments
Hani aylaaaar once annemleri botanik parka goturmustuk. Burada yazmistim. Hani devami gelecek demistim.
Ancak gelebildi.

Ben nasil tembel bir blogger oldum yahu boyle
Hic kendime yakistiramasamda oldum yani.

Neyse, 2. kisim basliktanda anlayacaginiz uzere Japon bahcesi tarafi
Yemyesil, tertemiz cok guzeldi.
minik selaleler olsun, degisik agaclar olsun bunlar guzel seyler
Gitmis kadar olun diye bol bol fotograf ekledim.
Hepsini kendim cektim ve uzerinde hic bir degisiklik yapmadim.
Japon bahcesi japon evi olmadan olmaz.
uydurukta olsa illaki bir Japon evi olacak :)

Cayiri cimeni sevmedigimi cok onceleri pek cok kez soylemisimdir.
Bilmeyenler icin tekrar soyleyeyim. Sevmedim, hala sevmiyorum. Ozellikle piknikten nefret ediyorum.

Madem sevmiyorsun o zaman oralara kadar niye gittin derseniz,
alttaki ikiliyi bir araya getirmek icin
 
Annemle kayinvalidem

Birbirlerine bayilmadilar tabiki ama bahcenin guzelligine dalip atisamadilar da ayni zamanda.

hepimiz icin iyi oldu :)

devami gelecek...

Tuesday, August 19, 2014

Octopus/ ahtapot ~Guy Lawson

@ 2:43 PM 0 comments
Sahil kitaplarimin arasina bir yenisini daha ekledim. 

Global finans sektoru, Wall st, beyaz yakali kalpazanlar...

nasil?

gizli borsa, illimunati, ajanlar, komplo teorileri

daha ilginc degil mi?

Kitap gercek hikaye diye tanimlanmis ama sahsi gorusum daha ziyade hatirat oldugu yonunde.
Sebeplerini daha sonra aciklayacagim. 

Karakterimiz Sam Israel, wall st'de bir sure calisip sonra kendi yatirim sirketini kuran bir adam. 
Vadettigi buyuk karlari yapamayinca sahtecilige basvuruyor.
 Ama tabi ilahi adalet var. Sen herkesi kandirinca seni de bir kandiran bulunuyor.
Ac gozlulugun sonu yok!

Kisilik olarak yazar benim kafamda bu adamin Bernie Madoff (Madoff skandalindan hatirlarsiniz),Gordon Gekko, ve  birazcik Ben Bernanke arasi bir adam gibi bir izlenim birakti.
Asiri hirsli, durma noktasini bilmeyen, baska insanlari dusunuyormus gibi yapan biri. 
Baslangicta cok ilginc gibi gozuksede gundelik hayatta pek cok kez karsilasabilecegimiz turden biri aslinda. Her yer onun gibilerle kayniyor ama bu adamin eline biraz guc ve para gecmis. Zaten ne olmussa oyle olmus.

Cok surukleyici bir dille bu adamin yaptiklarini okuyoruz.
Ben okurken cok eglendim.
Kafam bosaldi. 
Boyle bir seye ihtiyacim vardi kesinlikle.

AMA 

Daha once bahsetmisimdir, Robby ve ailesi 3-4 kusaktir is ve finans cevreleriyle icli dislidir. 
Zaten Robby'nin kendisi de oyle. O yuzden bu adam hakkinda biraz bilgim var. Okuduktan sonra da arastirdim ve kesin emin oldum.

Bana kitabi babasi verdi. Okuyun, konusalim dedi. 

Bu kisim biraz spoiler gibi olucak ama yine de bastan neyin ne oldugunu bilerek okumakta da bir sakinca gormedigim icin yaziyorum.

Herseyden evvel Graber'le tanismasi pek onun anlattigi gibi olmamis.
O bar hikayesi falan kurmaca. Bir cok kisi kuzeninin tanistirdigi konusunda hem fikir. Cunku ayni donemde kuzeni de ayni yerde calisiyormus.
Muhtememlen cok uzun sure uyusturucu kullanimi nedeniyle beyni hayal ettigi seyle gercegi karistirmaya baslamis.
Bunu  baska bolumlerde de SIK SIK farkediyoruz. 
Ne gariptirki, erken yastan itibaren bu kadar cok uyusturucu kullanmasinin sebebine ise hic deginilmemis. Sadece sirt agrilari ve gecirdigi cok sayida (son 7-8 yil icerisinde 10 tane falan diye biliyorum) omurga ameliyatindan bahsediyor.
Oysa gercekte omurga problemleri yasamaya 16 yasindayken babasinin arabasiyla yaptigi kazadan sonra basliyor. (Kitapta bu kisim yok)
Bir zaman sonra oyle bir his yaratiyorki insanin icinde, sanki sirtinda cok yuk var cok stresli de ondan omurga problemi yasiyor gibi dusunduruyor okura. 
Bir cesit acima duygusu hissettiriyor.

ilk 100-150 sayfada hep Graber'in ucagindan, yatindan, katindan bahsediyor ama onlar Graber'e ait degil, sirkete ait ve  sadece belirli bir olcude kullanim hakki var.
Nedense Sam Israel'in kafasinda kullandigi hersey Graber'e aitmis gibi bir imaj olusmus.
Istese de alamaz ayrica, cunku kazandigi para finans sektoru icin cok fazla degil. 
King diye anardik falan diyor. Direk desteksiz sallamis.
Graber icin kime sorsaniz herkes onu bir beyefendi olarak tanimlar eminim.
Kazanmayi ve kaybetmeyi bilen saygin bir broker. 
Yani o bavullarla gelen paralar falan hep yasal. O zaman neden bavullarla gidip geliyor derseniz cunku 80lerde para transferi fiziksel olarak yapiliyordu.

Graber'in yanindan ayrildigini soyluyor ama bu da dogru degil. Ayrilmadi, kovuldu ve bunu herkes biliyordu. Isten kovulmasinin sebebi de ondan para calmasi. Daha o zamandan hirsizliga baslamis. keske finans hayati o zamanlar bitseymis.
Yine hic bahsetmiyor ama yasal olarak trade yapamamasinin sebebi lisansinin olmamasi. Linsansinin olmamasinin sebebi de iptal edilmis olmasi. 

Wall st. %90 yahudilerden olustugundan bahsediyor.
Bunu secici algiya bagliyorum. Kendisi yahudi oldugu icin oyleleri goruyor. 
Evet finans cevrelerinde diger mesleklere nazaran daha fazla yahudi var ama oran %90 degil. 
En fazla %40 olabilir. Bu cevreyle bizzat kendim gayet ic iceyim. 
Diyelimki o yillarda daha fazlaydi, simdi azaldi. Her halukarda %50dir, fazlasi olamaz.
Pek cok seyi oldugu gibi bunu da fazla abartmis.

Neyse, bir diger konu basindan itibaren merkezlerinin yani Bayou headquarters'in bile suphe cekici oldugu yonunde gorusler var. Yani hep bos olan bir park yeri, fazlaca iyi davranan cok az miktarda calisan olmasi, ve buna ragmen yuksek kar oranlari...

Yani demem o ki, para yatiranlar da bir garip...

Bana en garip gelen ki, bu konuda polisin de suphelendigi kanaatindeyim. 
Bence onun esas saklamaya calistigi kara para akladigi gercegi.
Cunku; 
1. evi nakit parayla aliyor ve dosuyor (bu 90larin en tipik kara para aklama yontemiydi. Ben bile biliyorum yani, pess! Gerci sonradan nasil sisteme sokup temiz paraya ceviriyorlar bilmiyorum ama yapiyorlar bir sekilde)
2. ve en onemlisi karisi bosanirken 50 milyon dolar talep ediyor. Yani bir yerlerde 100 milyon dolar sakladigini dusunuyor. (hani ikiye bolunecek ya, kadinin payi yarisi olacak.)
Daha bir cok baska detayda var ama meramimi anlattigim kanatindeyim, daha fazla deginmeye degmez. 

Ozetle o bahsettigi "gizli market" sacmaliklarina caresizce inanmasinin, olabilecegine ihtimal vermesinin sebebi o parayi aklamakti. 
Muhtemelen bunu poliste biliyordu ama delil yetersizligi nedeniyle olmadi. 

ve yazar bu kisima hic deginmemis.
Belkide tum kitabi 3-4 kisiye sorarak yazdi.
Bilgiler hic teyit edilmemis gibi...

sonra da arkasina utanmadan "son soz" yazmis.
Sam Israel hep dogrulari soylemismis...
Bana gore o hic bir zaman dogruyu soylemedi. 
Hatta belkide kitabin yazilmasinin amaci kahramani biraz masum gostermek ve kamu oyu destegi almak, sadece sahtecilige dikkati cekip, diger kanunsuzluklari unutturmak bile olabilir
Zira bu sayede sadece sahtecilikten en fazla 20 yil yatar cikar. Diger durumda 30-40 yili bulabilirdi.
Dolayisiyla ben bunun safca bir acgozluluk hikayesinden fazlasi oldugunu dusunuyorum. 

Tum bunlara ragmen bu kitabin okunmasi gerektigine inaniyorum.
Ozellikle MBA yapmayi dusunenler icin Ingilizce finans terimlerine alismak icin iyi bir deneyim olabilir.
Ayrica surukleyici ama dedigim gibi  gercek hikaye degilde kurgu oldugunu bilerek okursaniz.






Tuesday, August 12, 2014

Kantaron otu yagi~

@ 3:25 PM 2 comments
Efendim, daha once bir cok kez bahsettigim gibi benim saclarim uzamiyorlar. Daha dogrusu uzuyorlarda o kadar yavas uzuyorlarki, dipler uzayincaya kadar uclar pert oluyor. Kestirmem gerekiyor, derken uzamamis gibi oluyor.
Her kuafore gittigimde tehditler esliginde pazarliklar ederek, tum kiriklarini alip yinede fazla kisaltmamasi icin ne diller dokuyorum. 
Ise de yariyor acikcasi ama tek basina kuaforun huneri yetmiyor. 
Ek bir takim destek kuvvetleri de gerekiyor. 

Bu destek kuvvetlerinden son donemde en sevdigim ve SIK kullandigim kantaron yagi oldu.

Yarim cay bardagi kadar yagi sacima diplerine masaj yaparak, uclarini ince disli bir tarakla taramak suretiyle dagitiyorum. 1,5 en fazla 2 saat bekletiyorum ve dus aliyorum. Kantaronu bilmiyorum ama zeytin yagi epey asitli bir yag,  fazla tutuldugunda faydadan cok zarar verebilir.

Simdiye kadar 3-4 kere kullandim.
Uclarinin daha iyi durumda oldugunu soyleyebilirim. 

En iyi tarafi hindistancevizi yagi gibi 15-16 saat bekletmek zorunda olmamak.
Sac disinda kantaron yaginin faydalari saymakla bitmez. 
Gerci bunlar cins cinsmis. Bodrum'da oturan kuzenim var. Bu tur bilgilere vakif, bana da arada anlatiyor.

Yaniklara, yaralara, morluklara, mide problemlerine falan sari kantaron yada kantaron cicegi yagi daha iyiymis mesela. Sac icin pembe kantaron, kantaron otu falan yeterliymis.

Gerci ben morluk icin elimde olani kullandim. Gayette ise yaradi. Yine de merak ettigim icin digerinide alacagim. 
Kantaron cicegi yagini hazir olani tercih edecegim. Arada bir dudagim ucukladiginda surerim. (ingilizcesi st john worth oil bu arada) 

Bunu evde kendim yaptim.  

O gordugunuz kavanozdaki kadar yagin icine 1 avuc attim. Gunes goren bir yere koymak gerekiyordu, balkona koydum. Uzerine eski bir goz kalemi ile tarih attim. Baskada hic bir sey yapmadim. 45 gun sonra hazir. 

Oldugunu nereden anladin derseniz, 
ise yaradigina gore demekki yapmisim. 

Amazon'dan koca bir torbasini $20'a aldim. Pek bereketli 10 sene falan gider tahminim. 
Centaury herb diye aratirsaniz hem ebay'de  hem amazon'da pek cok satici uygun fiyatlara satiyor





Wednesday, August 6, 2014

Amerika'da bahsis~

@ 4:38 PM 0 comments
Fotografin konuyla alakasi yok

Boyle bir yazi yazmayi epeydir dusunuyorduma ama yazip yazmamak konusunda epey bir kararsiz kaldim. Zira epey bir kisinin basina saglam taslar gelecegini biliyorum.

Amacim kimseyi kirmak yada uzmek degil. Daha ziyade hodukluge son vermek. Bir de bilmiyordum, yaptimin onune gecmek. Iste yazdim, burada! 

Bu yaziyi okuduysan artik biliyorsun. Bilip de yapmiyorsan, icine siniyorsa, sen zaten muhattabim degilsin!

Buradan konuya hizli bir giris yaparak, efendim Amerika'da Turklerle yemege cikmak, yahut garson olarak onlara servis yapmak omur torpusu!

Sebep belli: bahsis konusundaki asiri cimri tutumlari.

Artik ben zaten Turklerle yemege gitmiyorum. Son bir kac hadise oldu. Bir ara onu da yazicam. Gitmiyorum!
Cunku vermiyorlar. Ben baskasinin rizkini yememek icin butun masanin bahsisini oduyorum. Bir nevi bana yikilmis oluyorlar. Bir ben miyim enayi?
 Herseye paralari yetiyor. Makyaj malzemeleri cifter cifter aliniyor, yedekleniyor. Markali cantalar, ayakkabilar ama garsonun hizmetinin karsiligini odemeye gelince TIRT!

Yok yaa!

Lafta hazir; eeee sizin gelirinize gore o kadar cok degildir. 

Nereden biliyorsun?

Velevki oyle, o zaman gitme restorana kardesim! Parasizligi en iyi ben bilirim. Gitmezsin olur biter. Adim basi fast food yeri, sandvicci var zaten. Onlardan birine gidiver.
Ama yok! hem restoranda yiyim, hem 5 yildizli hizmet alayim  hem karsiligini vermeyeyim. 
Oldu!

Bu ulkede ozellikle restoranda bahsis birakmak ZORUNLULUKTUR
Bakin gereklidir, iyidir vs. demiyorum zorunluluk!

Basta da belirttigim gibi uzun sure garsonluk yapmis biri olarak ben bu konudaki tutuculugu hodukluge bagliyorum. Yada en iyi ihtimalle bilgisizlik isteksizlik olabilir. 

Bu yaziyi yazmami isteyen New York'ta halen restoran menejerligi yapan arkadasimsa bunu HIRSIZLIK olarak nitelendiriyor. Birine hakki olan parayi vermemek, bir nevi hak yemek, hirsizlik.

Yani sevgili Turk kardeslerim yediniz, ictiniz, ayyy kolam cok buzlu, vayyy yemegim cok sicak diye butun kaprisinizi yaptiniz. Bu isin bir bedeli var ve siz o bedeli odeyeceksiniz cunku bu ulkede sistem boyle isliyor. 

Hesaba bakarsiniz. Sabah, ogle yemegi ve brunch icin %10-15 arasi, aksam yemegi icin en az %15-20 bahsisi hesaba eklemezseniz, garsonun parasini vermemis oluyorsunuz. O garson icerden hic para almiyor. Sizin vereceginiz bahsisle geciniyor. Yani onun ekmegine el uzatiyorsunuz. Onu birak, masadan az bahsis gelince, patron bunu goruyor ve masada bir hata yaptigini dusunuyor. Bu olay 1-2 kere olursa bazi is yerlerinde isten kovulmasi bile mumkun. 

3-5 kurus icin kimsenin ekmegiyle oynamayin, degmez.

Ayrica Turkiye'dekinden farkli olarak, istediginiz kadar kola icme, bedava su, ekmek, ve bazen meze yada tatli yeme sansiniz da var. Zaten bir sekilde cikariyorsunuz o parayi. Yemege gelince homini girtlak, odemeye gelince "aman sistem cok berbat!" yok oyle yagma!

Bu amerikanin her yerinde boyle mi?

EVET dogusu, batisi, kuzeyi, guneyi, ortasi hepsinde boyle. 

Yalniz mesela dogu sahilinde belesciler, bilgisizle, hodukler, hak yiyiciler, hirsizlar, adini ne koyarsaniz daha cok oldugu icin orada bazen bahsis hesaba katiliyor. Fisin uzerinde tip:%15 yada %18, %20 yanindada kac paraysa o yazar ve oyle gelir. 

Nereler de bahsis vermeyebilirim?

Bahsis vermek istemiyorsaniz, Mcdonald's , Burger King, Subway gibi self servis fast food restoranlarina gidebilirsiniz. Onlarda boyle bir durum yok.

Bu konuda soyleyeceklerim bitmedi ama simdilik bu kadar diyelim.

Gelelim, diger yerlerdeki bahsis konusuna. 

Otellerde odada kac kisi kaliyorsaniz, mesela 2 kisiniz 3 gun kaldiniz. kisi basi gun sayisi kadar $1 yani toplam en az $6 birakmalisiniz. Ozel takim hizmetleri varsa onu $1 arttirarak cogaltiyoruz.

Az olmasinin sebebi onlarin iceriden para almasi.

Kuaforde, sampuanci kiza mutlaka bahsis veriyoruz. Ortalama bir sac kesimi $60-70 dir, $2 ile $5 arasinda verilir. Basiniza iyi masaj yaptiysa $5 verilir.

Ayni sekilde manikur pedikurcu de oyle. Ortama $50 tutar. %10 verseniz yeter.

Suan aklima geldigi kadariyla yazmaya calistim. Unuttuklarim varsa, hatirlatin. Hatirladikca bende yazacagim. Devami gelecek...






Sunday, August 3, 2014

The return journey~

@ 2:25 PM 0 comments
Son zamanlarda is icin o kadar cok okudum ki, keyif okumalari keyif vermemeye basladi, okuyamadim.

Yeniden okumaya basladigimda elimde uzun suredir surunmekte olan kitaplari bitirmekle basladim.

300 sayfalik bir kitabi bitirmek ne kadar surebilir?
yada ne kadar zor olabilir?

Kisa ama yine de okudugunuz materyale gore degisir, degil mi?

iste benim okudugum materyal surunduren tipteydi.
Dolayisiyla araya 1-2 kitap aldim. Bir ara sadece uykum kactigi zamanlarda okudum falan falan...
Zor oldu yani.

O yuzden baslayacaksaniz yaniniza cay degil, caydanlik alin. Cayim bitti kalkayim, doldurayim derseniz hic bitmiyor. Demlik bittikce kalkin, gene de 1 ay falan surer.
Maeve Binch'in kitaplari zaten genellikle SIKIcidir. Siradan insanlarin siradan hikayelerini anlatir. Ilginc olmasini beklemek hata olur ama arkadasim, bu kadar da olmaz ki!
Bu kadari bana bile fazla geldi. Ki ben kendim de cok eglenceli biri sayilmam.

Ara ara acip okumak acisindansa gayet iyi. Cunku bir roman degil. Icerisinde 21 tane kucuk hikaye var. Hepsi de bir birinden bagimsiz. 

Yazarin diger kitaplari da aslinda ayri ayri hikayelerle ilerler sonlara dogru bir yerlerde birlesirlerdi. Bu sefer tek fark birlesmemesi oldu. 
Aslinda iyi bir Binch okuruysaniz farkedersiniz, bu kitaptaki bazi hikayelerin karakterleri de tanidikti. 
Bir noktada bazilari yine birlesti ama bunu ancak tum kitaplarini okuyanlar anlayacaktir.   

Gel gelelim, 21 hikayeden kaci aklinda kaldi derseniz, 7-8 tanesi biraz, 2-3 hikayeden de gercekten etkilendim. 

Zaten sorunda buydu. 
Hepsine bayilmayi tabiki beklemiyorum ama bu da biraz az geldi. 

Onun disinda dili gelistirmek acisindan muthisti. 
Uzun zamandir kitap okurken hic sozluge ihtiyac duymazdim. Bu sefer bazi sayfalarda 3-4 kere baktigim bile oldu. 
En guzel tarafi da text 'e cok iyi yedirilmisti. Kullanmis olmak icin kullanmamis, o sozcuk oraya olmus. Adeta yerini sevmis 

Demem o ki; cok  eglenceli bir kitap degil ama iyi yazilmis.  Ingilizcenizi gelistirmek istiyorsaniz yada TOEFL, GRE, GMAT turevi standard sinavlardan birini alacaksaniz kesin okuyun.










Thursday, July 24, 2014

Kordonda aksam yuruyusu~

@ 12:05 AM 0 comments
Dun hava cok guzeldi ama gece aniden indiren yagmur, bugun gelecek berbat havanin habercisi gibiydi. 
Gun boyu telefonuma uyarilar geldi.
"sahile gitmeyin!"
"gole girmeyin!" 
"cok iyi yuzme bilsenizde golde yuzmeyin! dalgalar ve akinti kiyidan uzaklastiran nitelikte!"
falan falan... hep bu mimvalde mesajlar
Aksam uzeri biz her zamanki gibi gittik tabi. Havalar isindigindan beri hemen hemen her aksam Robby'le beraber yuruyuse cikiyoruz. 
Hem gunun stresini yuruyerek atiyoruz, hemde aksam yemegini yakmis oluyoruz. 

Gitmemizle birlikte bekledigimiz uzere bizi dalgalar karsiladi.
Bir de ruzgar tabi!
ayyy o neydi oyle!
havada serin, hic temmuz ayi demek mumkun degil.
$u memlekette bir iligim kemigim isinamadi zaten.
Hep usuyorum hep usuyorum. 
Hic bu kadar kabardigini hatirlamiyorum.
Dun guneslendigimiz yerler bugun sular altindaydi.
Sonra bir ara ikimizde sustuk.

Bu suskunluk biraz surunce, kafamda bir sarki caliyor dedim.
Oyleydi zaten.

O da "Boston'da da boyle olurdu sahil" diye cevap verdi.

Evet oyleydi, hatirliyorum.
Farkli yillarda da olsa ikimizinde ayni sehirde okumus olmamizin guzellegi bu olsa gerek diye dusundum.

"Benim kafamda da bir sarki caliyordu" dedi.

Sonra Linkin park'in bu sarkisini soylemeye basladi.

O an oyle bir yerin dibine gectim ki anlatamam. Cunku benimki Yalin'in bu sarkisiydi.
Kendimi ortamin Kahtali Mici'si gibi hissettim resmen :)

Hatta bir an acidim ona!

Sen Linkin park, Olafur, ve daha nice adini bile hatirlamadigim adamlari, deneysel muzikleri falan dinle, o muzik kulturune sahip ol. Hayatindaki kadin Yalin, Ajda Pekkan, hatta Orhan Gencebay tipi
yerel lezzetlere takilsin.

Yazik! 
Iste tamda boyle zamanlarda ben bu cocuga cok uzuluyorum!
:p

hayat hic adil degil!
bu olay bile bunun gostergesi... 

Sunday, July 20, 2014

Ya sev ya terk et!

@ 10:21 PM 0 comments
Fotografin konuyla alakasi yok. 
Gecenlerde is cikisi loop'da cekmistim.

Buraya ilk geldigim zamanlar hep dusunurdum. Amerikalilar ne kadar kibar, ne kadar zarif, ne iyi niyetli insanlar derdim. Kapi tutmalari, birbirlerine tesekkur etmeleri, yolda cok yakininiz gecerlerse ozur dilemeleri cok hosuma gitmisti. Tabi zamanla anladim ki, kibarliklari sadece bundan ibaret. Son derece sahte ve gostermelik.
Sonra cikarlarina dokunan bir durum oldugunda ne kadar hircinlastiklarini gordum. Bunun insana ozgu bir davranis, her milletten herkesin yapabilecegini farketmem kisa surdu. Sagolsun Turklerde carcabuk anlamama cok yardimci (!) oldular.
Arkadas olduklarim, sonra küstuklerim, sevdiklerim sevmediklerim oldu. Itiraf etmeliyim ki, hep bir ustten konusma, tepeden bakma hissettim. Hatta bazi Turkler "Amerikalilar bize cok iyi davraniyor, bizi simartiyorlar" derlerdi (evet boyle diyenler var). Dusunurdum bu insanlarin nasil bir hayati vardi acaba Turkiye'de, ne yasamis olabilirler ki bu gordukleri davranislari bile guzel buluyorlar.

Yillar gecti.Ne yazik ki, kriz zamani herkes isten cikarilirken 3 ay icerisinde is bulunca basladi hersey. Kimse benim garsonluk disinda bir is yapmama tahammul edemedi nedense. Banliyodeki evimden sehrin gobeginde bir gokdelene tasininca, hayirli bir kismet cikip :P birazda onlarin markajindaki bir adamla evlenince  (-ki ben bunun tamamen kacan balik buyuk olur hikayesi oldugunu dusunuyorum. Zira ben tanidigimda epeydir Amerika'daydi. Ilgilenseler eminim o da geri cevirmezdi-) yuksek gelir grubunun rahatliklarina erisince anladim ki, tum gosterdikleri dostluk yalan, kibarliklari sahteymis.

Hic biri bizim bir yerlere gelmemizi kaldiramiyormus.
En ufak bir elestiriye tahammulleri yokmus.

Her firsatta "love or leave it!" (ya sev ya terk et!) fasizmini dayativerirlermis. (en cokda icimi acitan bu laf. Nazizmin hortladigini hissettiriyor bana. Icim urperiyor. Her duydugumda korkuyorum)

Hem elestip hem yasayamiyoruz yani. Oyle emretti ekselanslari. O dogma buyume Amerikali ya, bunu dayatma ozgurlugune sahip ama ben reddetme ozgurlugune sahip degilim.

Kiskanc ruhlarini kendi caplarinda assagilayarak tatmin ettiklerini gordum. Ki; bu da insana ozgu bir davranis. Insana ozgu olmayip, yalniz Amerikalilara ozgu olan "sen ulkende acmiydin? Is yok muydu? Paran yok muydu? Senin ulkende demokrasi yok mu? turevi kustah sorular.

Gayet kavruk, ezik bir velet olarak geldigim bu ulkede, cirkef bir yetiskine donustum.

Kapitalist sistemde paranin gecer deger oldugunu bildigimden tum cacaronlugumla "var demokrasi var, olmasaydi da Amerika tankla  tufekle getirirdi zaten"

"Batmakta olan sektorunuze milyarlar gomduk (esimden bahsediyorum, ben o esnada metelige kursun atiyordum aslinda ama bilmelerine gerek yok. Zaten hayli cirkeflestigim o dakikalarda bu gibi meseleler onemsiz detaylara donusuyor) adam olun! sukredin! Avrupali zenginler olmasa actiniz ac!"

"paranizi ben veriyorum! istesenizde istemesenizde yapacaksiniz! hemde duzgun yapacaksiniz" demeye basladim. (bu cumleyi bugun kurdum)

Allah'tan bir blogum varda gunah cikariyorum. Gonul isterdi ki, sessiz sakin, boyle seylere hic gerek kalmadan yasayayim, ve oleyim.

Terbiyenin eziklik sayildigi bir ulkede olmadi. Uzgunum...

Bir de entegrasyon delileri var. Her firsatta entegre ol sekerim diyen sabah sekerleri :@

Oldum gordugunuz gibi sekerler! gayet terbiyesiz! gayet kustah bir tipim artik!

Bundan daha iyi entegre olamazdim zannimca!







Tuesday, June 24, 2014

Botanic garden {Ingiliz bahcesi ve fazlasi}~

@ 10:30 PM 0 comments
Insanlarin mecburen tanimak ve gecinmek zorunda oldugu insanlarla ilk gorusmeleri hep zordur.
Mesela esinin/sevgilinin ailesiyle tanisma bu durumlardan bir tanesi.
Hic tanimadigim insanlari kizlari ogullarini begendi diye, begenme mecburiyeti!
Sevimli gozume cabalari, sahte sevgi gosterileri...
Gercekten hic bana gore degil!

 Ayni sekilde ailelerin tanismasi da oyle.
Iki ailenin bir biriyle tanisip anlasmaya calismasinin tek sebebi evlatlarinin birbirini taniyip sevmesi.
Belki normalde olsa hayatta karsilasamayacak, karsilassa bile birbirlerini sevmeyecek insanlar.
Neden bir birlerini sevmek/anlasmak zorunda olsunlar ki?

Bu zor durumu biraz kolaylastirmak icin, biz annelerimizi tanistirirken resmi bir aksam yemegi yerine park, muze  gibi bir yere gezi planlamayi tercih ettik.

Boylece hem etkinlik icinde olduklari icin birbirlerini inceleyecek, hem de yer yer goz suzecek, belki ufaktan laf soyleyecek firsati bulamazlar diye dusunduk.
  Hava kotu olsaydi, sanat muzesine gidecektik.
Sansimiza guzeldi. Botanik parkina gittik.
Fotograflara bakinca hak vereceginizden eminim.
Burada insan dunurunu bile sever. :)

Gayet keyifli, rahat bir ortam, agaca, cicege bocege bakmaktan bir birlerine bakamadilar. 
Sadece bu gibi isler icin degil tabiki, kucuk cocuklu aileler icinde cok harika bir mekan.
Cocuklarin kosup oynayabilecegi, temiz hava alip, yeni cicekler, bitkiler taniyabilecegi hos bir mekan.
Tek kusuru (o da kusur sayilirsa) devasa olmasi.
Buraya geliyorsaniz tum ogleden sonranizi buraya ayirmalisiniz. Hatta belki tum gununuzu.
Ben cayirdan cimenden cok hoslanmadigim icin soyle bir bakip gectim ama yesillik sevenler eminim daha cok vakit gecirmek isteyecektir.
Cok buyuk olunca nerenin neresi oldugunu dogal olarak unuttum.
Nasil bir yer olduguna dair fikir edinebilmeniz icin begendigim tum fotograflari eklemeye calistim.

Iyi seyirler... 
O kadar buyuktu ve o kadar cok fotograf cektim ki tek bir posta sigdiramadim.
Devami gelicek...


Follow me~

 

KaLinka Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review