Wednesday, November 6, 2013

Ayy icim daraldi {sick and boring day}~

@ 5:14 PM 0 comments
Oyle karanlik oyle bogucu bir gune uyandim ki bugun anlatmaya kelimeler yetmez.
Bir yanim boyleydi:

It was cold, windy, gloomy, ugly day...
My view from one my window was like this:Untitled photo (Flickr Studio edit)
Diger yanim boyle:
View from my other window:
Untitled photo (Flickr Studio edit)

Simdiden depresyona girebilirim.
Ne bu boyle ayol! Kar, kis, kiyamet ne cabuk geldi!

Ki zaten hasta uyanmisim tadim kacik. Havanin bu hali yiden iyiye canimi sıktı.
Kasım ayında Chicago'da gulluk gulistanlik bir hava beklemiyorum elbette ama  şöyle oglen vakti cıkan biraz guneste fena olmaz hani.

Guneşin gec dogup erkenden batmasına da ayrıca ayar oldugumu belirtmek ısterim.
Saat 4'de guneş mi batar? Guneşsin sen! Azıcık daha kalsan ne olur sanki, ışığın mı azalır?

Neyse, bu kadar sıtem yeter!
Ayrıca, evde oturmam epey işe yaradi. Uzun zamandir (2 gundur falan) konusamadigim anacigimla konustum. Trenchcoat'larimin, kabanlarımın dugmelerini diktim, saglamlastirdim. Buz dolabimiz henuz kurulmadigi icin kiler olarak kullandigim balkon dolabinda neyimiz var neyimiz yok baktim. Eksikleri saptadim. Sevgiliye alınacaklar listesinı verdim ki, işten donerken Sam's'ten alsın. Zıra o suburb'de çalıştıgı ıçın onun iş yerine yakın Sam's var. (Sam's'ın ne oldugunu bılmek ıstersenız, burada bahsetmiştim)
Slow cooker'da brokolili karnibaharli corba yaptim. Azicik beslenelim istiyorum, ikimizde hastayız. Demem o ki, gerektigi kadar olmasa da biraz domestike oldum. Hic bana gore olmadigini bir kez daha anladim. Zirvede birakma karari aldim. Aldim elime cayimi kitabimi okudum. Mutlu ettim kendimi.

En guzeli (ve belki bıraz şaşırtıcı) tum gun hic dizi izlemedim. Ne yerlı ne yabancı hiç bir şey izlemedım aslında. Biraz sıkılmama ragmen kendimi zorladim. Iyi de ettim, bir suru vaktim oldu. Günümün bereketi artti.

Yeni kararlar almak icin yeni yili beklememeli insan. Ben artik eskisi kadar tv programi ve dizi izlemek istemiyorum mesela. Eskiden evde oturdugum her gun muhakkak bır şeyler izlerdım.
Ama artık kararlıyım! Izlemeyecegim, en azindan izlememek icin elimden geleni yapacagim. 90 dakikalık dizıleri ve sezonluk topluca gosterilen yabancı dizilerı izlerken hayati kaciriyor gibi hissediyorum. Artik suburb'de de oturmuyorum, yani artik "Yapacak baska bir sey yok" gibi bir bahanem de yok. Hayatı daha dolu dolu yasamak istiyorum.
Bakalım başarabilecek miyim?

I woke up sick, so my day was already bad enough and the weather didn't help me at all. Of course, I don't expect a sunny day in the middle of November in Chicago, but this little too much for me. 
Early sunset is another thing making me feel depressed. Sunrise is as as late as 8 am and sunset around 4 pm. 8 hours of day light is definitely not enough for me. I need some more sun! 

Anyway, staying at home actually turned out to be good in some way. I have done so many things I was keep post phoning for a long time such as checking our cabinets in the balcony (we are renovating our kitchen and didn't recieved our fridge yet. Thats why I keep our food in the balcony).
Since we are both sick, I cooked broccoli soup in the slow cooker. Hopefully, it will help our recovery. So, I domesticated little bit and I saw that it is not for me. 
I took a cup of coffee and read my book. Reading is one of the best ways to deal with depressing days. And I think fitness is another best way but I have to feel healthy to do that. 

I am so glad that I haven't watch TV or anything else because time runs so quick when I watch TV and I feel so unproductive. Since we move to city, I want to do more things in a day. I don't want to to miss life in front of screens. I don't want to watch other people's life, I want to live it and try to make every single moment of it more special.
We will see, am I going to be successfully? 

Prima Donna~

@ 12:08 AM 0 comments
image (Flickr Studio edit)

Bugun yeni bir kelime ogrendim. Hikayesini paylaşmak isterim.

Is yerinde genellikle insanlar hakkindaki goruslerimi paylasmamayi tercih edenlerdenim. Hem soyledigim sozlerin donup dolasip ayagima dolanmasindan cekindigim icin hemde etrafta ınsanların arkasından kotu konusan kız olarak tanınmak istemedigimden yapmam bunu. Ki siradan bir calişana nazaran (eş durumumdan dolayı) benım odeyeceğim bedel cok daha fazla. Hatta yine eş durumumdan dolayı insanlar bu tarz şeyleri benim bulundugum ortamlarda pek konuşmuyorlar. (Her halde hemen gidip Robby'e yetiştireceğimi falan mı düşünüyorlar? Bilemıyorum...) Genellikle pek kafama takmasamda, zaman zaman bu durumdan aşırı bunaldıgımı belirtmek isterim.

Dolayısıyla dedıkodu agının epey dısında kalıyorum. Fakat bugun benimde hic hazzetmedigim biri hakkında konusurken adını soylemek yerine ondan "prıma donna" dıye bahsettiklerini duydum.
Bende zaten o kişiden bahsettiklerini hadiseleri bildigim icın anladım. Bir nevi şifre koymuşlar. Kod adi da diyebiliriz. 

O kelimenin ne manaya geldigini bilmedigim için, ve konuya dahil olmaya calışsam susacaklarını bildiğim için, her zamanki gibi sessizce dinlemeye devam ettim. Daha sonra masama donunce google' a sordum. Meger manası "aşşagılayıcı, grupla calismayi sevmeyen cunku kendisinin normal insanlardan daha zeki ve is bilir oldugunu dusunen, mevcut kurallarin kendilerine uygulanmamasi gerektigini cunku zatiallerinin kurallar ustu olduguna inanan, mafireti kendinden muarif zatı-muhterem" demekmiş. (Tabi italyan opera sanatçısı anlamında demedilerse, ama açıkçası öyle olduğunu sanmıyorum. Kelime bu anlamıyla cevirildiğinde durumu daha iyi açıklıyor)

Meger ne guzel bır sozcükmuş o! 
2 kelime tum hislerime tercüman oldu.
Ne yalan soyliyim, başkalarında benimle ayni fikirde olmasi içten içe hoşuma gitti. 
Kendimi grubun bir parçası gibi hissettim.
Uzun zamandır yaşamadığım hoş bir duyguydu.
Tabi tum bunların yanı sıra, benim olduğum yerde gündelik, sıradan mevzuları bile konuşmaktan imtina edenlerin, o kişiden bahsetmek için benim bulundugum bir ortamin seçilmiş olması da şüphe çekici ama benim için bu mevzu yeni bir kelime ogrenmıs olmanın ötesıne gecmeyecek. 

Monday, November 4, 2013

A Segmentinin Çehresini Değiştiren Yeni i10 Türkiyede’de Satışa Sunuldu

@ 8:25 PM 0 comments
Donanım seviyesi, konforu ve tasarımıyla A segmentinin standartlarını yeniden belirleyen Yeni i10 Türkiye pazarında satışa sunuldu. Hyundai için önemli bir yere sahip olan ve tamamı Türkiye’de üretilecek olan Yeni i10, 1.0 lt D-CVVT Style düz vites versiyonuyla birlikte 28.490 TL’ye satılıyor.

İlk kez 2013 Frankfurt Otomobil Fuarı’nda tüm dünyaya tanıtılan ve geçtiğimiz ay düzenlenen törenle üretimine başlanan Yeni Hyundai i10’un 2014 yılında Avrupa, Türkiye ve bölge ülkelerde 88 bin adet satılması planlanıyor. Bu hedefle beraber Hyundai’nin A segmentinde yüzde 6,3’lük pazar payını alması bekleniyor. Yeni i10 ile birlikte Hyundai Assan İzmit Fabrikası’nda yapılan toplam üretimin yüzde 90’dan fazlası öncelikle Avrupa olmak üzere 30’un üstünde ülkeye ihraç edilecek.

Önceki modelin ortaya çıkmasının ardından geçen beş yıllık süre içerisinde önemli aşamalar kaydeden i10, artık daha büyük boyutlara sahip, daha kullanışlı ve aynı zamanda Avrupalı çizgileri sayesinde daha estetik. Hyundai’nin akıcı tasarım hatlarını başarılı bir şekilde yansıtan Yeni i10, markanın Modern Premium felsefesini de fazlasıyla vurguluyor. Akıcı tasarım felsefesi ile yeniden şekillenen Yeni i10, geniş ön ızgarası, geriye doğru uzanan çekici ön farları, stop lambaları, kapı üzerinde sportif kaplaması, arka spoyleri ve sportif boyutlarıyla hem heyecanı ve hareketliliği yansıtıyor hem de dikkatleri ilk bakışta üzerine çekiyor. Önceki i10’dan 80 mm daha uzun, 65 mm daha geniş ve 40 mm daha alçak olan Yeni i10 daha geniş ve ferah bir oturma alanına sahip. Yüzde 12 büyüyerek 252 litreye ulaşan bagaj kapasitesiyle sınıfının en iyi değerlerini sergileyen Yeni i10’un, 60/40 katlanabilen koltukları sayesinde bagaj hacmi istenildiğinde 1.046 lt’ye kadar büyütülebiliyor.

Yüksek donanım seviyesiyle üretilen araç, artırılmış malzeme kalitesi ve estetik kokpit dizaynıyla ön plana çıkıyor. Dinamik tasarımına ek olarak, 0,31 Cd’lik sürtünme katsayısı ile sınıfının en iyi derecesini elde eden i10, bu sayede rakiplerine göre daha verimli bir motor ve daha sessiz bir sürüş vaat ediyor. Bu anlamda Yeni i10, konforlu iç mekanı ve sportif dış tasarımına ek olarak geliştirilmiş sürüş özellikleri ve şaşırtıcı seviyedeki sessiz kabiniyle de iddialı. Öne doğru daha eğimli bir açıyla tasarlanan ön cam ve A sütunu sayesinde daha fazla görüş açısı elde edilirken iç mekan ferahlığı da ilk anda fark ediliyor.

11 farklı gövde ve 3 farklı iç mekan rengi ile satışa sunulacak olan Yeni i10’un bej, mavi ve tarçın renklerinden oluşan iç mekanında kullanılan malzemelerle birlikte kalite hissi de artırılmış. Araç içinde özellikle kapı içi trimlerde malzeme ve işçilik kalitesi üst segment standartlarında. Sürüş esnasında kullanıcısına keyif sağlamayı amaçlayan Yeni i10’da Radyo, CD ve MP3 çalar, USB ve AUX girişleri, ön ve arka kapılarda hoparlör ve tüm bu donanımları sürüş esnasında da kontrol etmeyi sağlayacak direksiyondan kumanda sistemi bulunuyor. Yeni i10’da klima, lastik basınç sensörü, ESP, VSM, elektrikli ön ve arka camlar, USB-AUX girişleri, acil durum fren sinyali ESS, yokuş kalkış destek sistemi HAC, viraj içi aydınlatmalı farlar, direksiyondan kumandalı müzik sistemi, LED gündüz farları, sis farları ve 15 inç çift renkli alüminyum alaşımlı jantlar gibi bir üst segment araçlarda yer alan birçok donanım sunulurken viraj içini aydınlatan statik dönüş farları ile de dönüşlerde kolaylık ve güvenlik sağlanıyor. Eskisine göre 5 mm daha uzun dingil mesafesine sahip olan i10, yeni süspansiyon sistemi sayesinde de tüm yol şartlarında kararlı bir tutuş sergiliyor. Ayrıca Yeni i10'da sunulan aktif ön koltuk başlıkları, kaza anında yolcunun boynuna daha yakın mesafede konumlanarak, boyun yaralanmalarının önlenmesine ve/veya azalmasına etkin biçimde destek oluyor. Bu özellikleri sayesinde Yeni i10, A segmentinin tüm ihtiyaçlarına cevap verirken üst segmentin de pek çok üstün özelliğini barındırıyor.

Rafine edilmiş sürüş özelliklerini destekleyen motor seçenekleri arasında 66 beygirlik 1.0 lt ve 87 beygirlik 1.2 lt olmak iki farklı benzinli ünite görev alıyor. 998 cc hacme sahip 1.0 lt’lik versiyon 3500 d/d’den itibaren maksimum 94 Nm tork üretiyor. İkili (DUAL) CVVT (Sürekli değişken supap zamanlaması) sistemi egzoz / emme supaplarının açma ve kapanma zamanlamasını, motor devri ve araç yüküne en uygun şekilde uyarlamak suretiyle motor performansını artırırken, yakıt tüketimini ve karbon emisyonunu azaltıyor. 40 lt’lik yakıt deposuna sahip Yeni i10, 100 km’de ortalama olarak 4.7 lt yakıt tüketiyor. Bu motor aynı zamanda 108 g/km CO2 emisyon salımıyla da çevreci olarak dikkat çekiyor. 1248 cc’lik 1.2 lt Kappa motor ise 4000 d/d’de 120 Nm maksimum tork üretiyor. Bu motor ile 13.8 saniyede 0-100 km/s hızlanmasını tamamlayan aracın maksimum hızıysa 163 km/s. İki motor da CVVT sistemine sahipken 1.0 lt’de kullanılan yeni nesil üç silindir teknolojisiyle daha düşük sürtünme ve uzun ömürlü bir yapı elde edilmiş.

Bu üstün özellikleri sayesinde Yeni i10, A segmentinin standartlarını yeniden belirliyor.

hyundai.com/tr/tr/Showroom/Cars/Yenii10/PIP/index.html
https://www.facebook.com/HyundaiTurkiye
https://twitter.com/hyundaiturkiye

Bir bumads advertorial içeriğidir.
Detaylar İçin Tıklayın

Boogieman~

@ 12:45 AM 0 comments
boogie man: lee atwater

Efendim, siyaset dedikleri malum pis bir is. Bazilari cok sevsede sahsim adina hic bana gore olmadigini biliyorum. Ama tabi ki bu konuyla hic alakali ve merakli degilim diyemem. Bu belgeseli de yine oyle bir gun merakima yenik duserek izledim.

Tam da siyasetin icindeki en pis kismi "secim kampanyalarini" daha dogrusu bir kampanya menejerinin hayatini anlattigi icin resmen ekrana kitlenerek izledim.

Kahramanimiz (!) Amerika'da 80'ler ve 90'lara damgasini vuran Cumhuriyetcilerin yada daha ozele indirgersek (kismen de olsa) Reagan'in ve (tam manasiyla) George Bush'un secim kampanyasini yurutmus olan, hatta taktiklerini Karl Rove' a ogreterek Bush imparatorlugunun kurulmasini saglayan, Lee Atwater.

Nasil ve nerede dogdu, cocukluguna damgasini vuran olaylar, okudugu okullar, ailesi, karisi, cocuklari, en onemlisi neden boyle bir adama donustugu, nasil yasayip nasil öldugunu kisacasi ona dair hemen her seyi ogreniyoruz.

Tabi bu arada George Bush' u secime nasil hazirlamis, secim anketlerinde yerlerde surunurken nasil olupta baskan olmasini saglamis, o olmasaymis ne olurmus gibi sorularin cevaplarini da aliyoruz.

Kendisi  zannediyorum "hizli yasa genc öl" felsefesini benimsemisti. Dolayisiyla hayati gibi belgeselde hizli akiyor. Izlenmesi oldukca kolay, bunaltmiyor. Normalde belgesel sevmiyorsaniz bile tavsiye ederim deneyin. Ritmi, tipik bir belgeselden cok daha yuksek.

Izledigim pek cok belgesel gibi amazon prime'dan izledim.  Ilgilenirseniz burada, yada belki youtube, google video,vs.'dende bulabilirsiniz cunku cok yeni bir yapim degil. 

Sunday, November 3, 2013

Hayatimdaki son degisiklik ~ Ipad Air

@ 11:25 PM 0 comments
Ipad air
Uzun bir bekleyisin ardindan sonunda tablet devrini ben de actim ve yeni ipad'ime kavustum.
Itiraf etmeliyim ki ilk basta cok cok begensemde, suan pek memnun degilim.
Bir kere her seyi application' larla  yapma mecburiyeti hic bana gore degil.
Sersem bir resmi flickr'a atip edite edebilmek icin $5lik app indirmek zorunda kaldim. Bildigin para tuzagi ki; bu tarz seylerden hic haz etmem. Dahasi indirdim de ne oldu? Koca bir hic! Yapmak istedigimi yine yapamiyorum. Alt tarafi bir fotografin boyutunu degistirecegim ama olmuyor! olmuyor! olmuyor!
Bu ve bunun gibi basit seyler tam manasiyla eziyet. Mesela bumads yayinlamak istedim, ama bir turlu kopyalayamadim. Sebep? Command tusu yok ve "select all" fonksiyonu o sayfada calismiyor.

Sonra dokunmatik ekrana dokunarak yazi yazmayi da sevmedim. Bana klavye sart!
Ki onada bir $100 daha bayilmam gerekiyor.
Dahasi ekrani egik tutmak icin ayri bir parca lazim ona da $100
Ozetle astari yuzunden pahaliya geliyor.
Onun yerine gidip macbook air alsam daha iyiydi.

Peki hic mi bir seyini sevmedim?
Sevdim aslinda
Mesela kucuk, hafif, ve goruntu kalitesi, cozunurlugu yuksek. Simdiye kadar denedigim tum tabletlerden kesinlikle cok daha hizli (ve evet, samsung'un en yeni tabletinden cok daha hizli) . Sonra, telefonda yaptigim ama ekran kucuk oldugu icin rahat edemedigim seyleri buyuk ekranda rahatca yapabiliyorum. Icloud sayesinde fotograflarimi kolayca ipad'e aktarabiliyorum ve yine ayni sekilde ajandami da telefonuma aktarabiliyorum.
Ama o kadar iste, dahasi yok!
Buyukce bir iphone5 diyebiliriz ama kucuk bir macbook degil. Tatile giderken falan tam yanina almalik.

Ekrani isikli oldugu icin gece kitap okumak icin ideal. Kindle app 'de indirdim. Ohh degmeyin keyifime. Ayrica kindle keyboard'da okuyamadigim karikatur kitaplarini da okuyabiliyorum.
Hem de tuy gibi hafif incecik bir aletten.

Peki bunun icin $800 vermeye deger mi? ( Sadece vergiler ve garantisiyle birlikte, klavye ve kap haric. )
Iste bu en kritik soru bence!

2 hafta icerisinde karar vericem. Begenmezsem geri vericem.

Bakalim, benim gibi yeniliklere hic acik olmayan birinin onayindan gecebilecek mi ipad, bekleyip
hep beraber gorecegiz.  

Follow me~

 

KaLinka Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review