Tuesday, August 13, 2013

Sena Sultan Sac Bakim Yagi~

@ 12:23 AM 1 comments
Sena sultan

Kuzenim 1-1,5 ay kadar once Chicago'ya gelirken burada cok daha zor bulundugu ve pahali oldugu icin Elseve sac bakim yagi getirmesini istemistim. O da 3 sise Elseve ve bu yagi getirmis. Satici bundan cok daha memnun kalacagimi soylemis. 

Iceriginde zeytin, bagdem, susam, defne gar, corekotu, menekse, hindistancevizi, ceviz, biberiye, kekik, cam terebentin, papatya ve mersin yaglari var. 
Dogal olmasi hosuma gitmedi desem yalan olur. 

Yikandiktan sonra saca sIkIp, tarayacakmisiz. 

Aynen dedigini yaptim. 
Aman Allah'im!
Saclarim kafama yapisti!
En ufak bir hacim yok.

Neyse, o gun oyle idare ettim ama bir daha yok. O sekilde asla kullanamam. 
Kivircik sacli olsaydim, belki ama duz sacli biri icin mumkun degil!
Ayrica kokusunu da sevmedim. Kotu degil belki ama bir garip. Bir kere ben daha parfumlu, guzel kokulu urunleri seviyorum. Bu bana fazla dogal geldi. 

Genellikle bir seyler ise yaramadiginda, yada urunden istedigim sonucu alamadigimda onu ise yarar hale getirmeye calisirim.
Bu defada oyle yaptim.
Artik banyodan bir kac saat once uclarina fisfisliyorum. 
Sonra banyo yapiyorum. 

Daha oncede burada yazdigim gibi sacima o kadar cok bakiyorum ki, artik hangi bakimin ise yaradigini, fark yarattigini anlayabilecek halde degilim. 
Yinede bu kadar dogal yag karisiminin ise yaramamasi mumkun degildir diye dusunuyorum. 

Aranizda deneyen varsa nasil kullandiginiz, ne sekilde sonuc aldiginizla alakali goruslerini bilmek isterim. 


Simdilik bye...

Monday, August 12, 2013

The Story of Atlantis and the Lost Lemuria

@ 7:18 AM 0 comments
Son gunlerde vaktimizin cogunu yeni evin muhtelif yerlerini kirip yapmakla geciriyoruz. Arta kalan zamandada ne bir seyler izlemek ne de internette takilmak gelmiyor icimden.
O kadar insaat gurultu, patirtisindan sonra hic bir ses duymak istemiyorum. 
Tek istedigim sessizlikte kafa dinlemek.
Haliyle sessiz bir aktivite olmasi itibariyle kendimi kitaplarima verdim.
Cokta iyi oldu. Uzun zamandir isteyip okuyamadiklarimi okumaya basladim.

Yuksek ogrenimimin genis bir kisminda tugla gibi kitaplari devirdigimden olsa gerek ne kadar okumak istesemde motive olmakta zorlaniyordum. 
Mezun oldugumdan beri ilk defa bu aralar aktif bir sekilde okumaya basladim. Sadece gerekli olduguna inandigim icin okumanin otesine ilk defa bu aralar gectim.
Mutluyum :)
 Dinlenme zamani ☕ Atlantis'i okuyorum
En son Atlantis ve Mu 'yu anlatan kitabi bitirdim. 
Acikcasi cok uzun bir kitap olmamasina ragmen cok zorlanarak okudum. Dili cok kuru ve SIKIci geldi. 
Bitirmemin sebebi yarim okunmus kitap sevmemem diyebilirim. 
Bazen cok bunaldigim icin araya baska kitaplar bile aldim ve onlari okudum. 

Herseyden evvel, bir kere yazar cok irkci!
Ilk bolumde surekli Mogollarin Atlantis'le hic baglantisi olmadigini tekrar tekrar yazmis. Ifadelerinde hafif bir assagilama tonu hissettim. Rahatsiz ediciydi. 
Dahasi yazdiklarini bilimsel yada tarihi verilere guya dayandirmis ama kaynaklarin guvenilirligi tartisilir. Zaman zaman Adnan Hoca'nin fosillerle alakali anlattiklarini cagristirdigi kisimlari bile oldu. 
Mu'yu da cok yuzeysel ve din felsefesiyle iliskilendirerek anlatmis. 

Kindle versiyonunda haritalarin olmamasi ayri bir problem. 

Anlatim dilinin gunumuz Amerikan Ingilizcesinde az kullanilan kelimelerle olmasi akicilik acisindan kotu bir durum ama yeni kelimeler ve ifadeler ogrenmek acisindan iyi oldu. 

Genel anlamda ben Atlantis hakkinda okumak istediklerimi okuyamadim. Yine de bunlar benim kisisel goruslerim, okuyanlar arasinda begenenler cok olmus.  Ilgilenir indirmek isterseniz burada

Bir aksam yemegi hikayesi~

@ 2:09 AM 2 comments
Aslinda bu postu yazali coook uzun zaman oldu ama araya Ramazan girince Turkiye'de pek cok kisinin ac oldugu bir zamanda yayinlamak istemedim. Artik Ramazan ayi bittigine gore bol bol sofra ve yeme-icme postu yayinlamayi dusunuyorum. 

Instigramdan takip edenler bilir. Sevgilim ve ben ikimizde disarida yemegi, degisik tatlar kesfetmeyi epey seviyoruz.
O yuzden bazen evde bozulan, bayatlayan yiyecekler oluyor. Eskiden daha cok olurdu. Artik yeni yeni bozulmazdan hemen once yakalayabilmeye basladim.
Sebzelerin tipine bir bakip, disariya cikasim varsa bile cikmaktan vazgecebiliyorum.

Yine oyle gunlerden birinde buz dolabinda disarida biraksam coktan dallanip budaklanip kendinden gecmis olacak bir kac patatesle bol miktarda renkli biber ve cok sayida mango vardi. 
Aslinda dograyip deep-freez' e atmakta iyi bir yontem ama ne olursa olsun tazesi gibi olmadigini bildigimden hemen pisirmeyi tercih ettim. 
karisik sebze kavurmasiSebzeleri kocaman kocaman parcalara bolup 2 kasik zeytin yagi ve yarim cay bardagi suyla derin bir tencerede kapagini kapatarak, orta ateste ara ara karistirarak cok hafif diri birakarak pisirdim. 
Wok tavada cok daha guzel olacagini dusunuyorum.
yogurtlu sebze kavurmasi
Uzerine de az sarimsakli yogurt, miss!

Sonra mangolara baktim. Ne yapsam etsem karar veremedim. 
Bir kismi ile smoothy yaptim. 
Kalan 3-4 tane mangoyu pilav yapmaya karar verdim ama internette istedigim gibi kolay ve az malzemeli bir pilav tarifi bulamadim.
Sonunda kafama gore takilmaya karar verdim.

Mangolari kup kup dograyip bir kenara aldim.
2 kasik yagda 1 cay bardagi pirinci cevirip uzerine 1,5 cay bardagi su ekledim. 
Sonra mangolari ekleyip karistirdim. 
1 tutam tuz ve 1 tatli kasigi seker koyup karistirdim. 
Kisik ateste suyunu cekene kadar pisirdim.  
mangolu pilav
Kus uzumlu pilav, yada cigerli ic pilav sevenlerin bunu da sevecegini dusunuyorum. 
Bir daha ki denememi evde yumusayan seftalilerle yapmayi planliyorum. 
Tahminim, ayni yontemle yapilan seftalili pilavinda guzel olacagi yonunde.
aksam yemegimiz
Sofrayi kurdugum anlarda cok ac oldugum icin dayanamadim. Birazda bir kac gun once marine edilmis halde Trader Joe'dan aldigim etleri de pisirdim ama ac gozluluk yapmisim. Hic pisirmesemde olurmus. 

Tabi tum bu pisirdiklerim kacik alt komsumuzun evde sabah aksam hoplayip ziplayip gurultu yaptigimizi ve artik bizi polise sikayet edecegini uzun uzun anlatip, azarlamasi hatta yer yer kendini kaybedip bagrinmasiyla soguyup buz gibi oldu. Hakkimizdaki iddialarinin hic bir sekilde mumkun olmadigini, soyledigi saatlerde evde bile olmadigimizi ne kadar anlatmaya calistiysak kar etmedi. 
Adam gittikten sonra epey tadimiz ve istahimiz kacmisti. 
Smoothy'lerimizi icip, geri kalan herseyin uzerini kapatip, polise gitmeye en azindan kapimiza gelip bize bagirdigi icin sikayet etmeye karar verdik. 
Once adimizi ve adresimizi alip beklememizi istediler. 
Sonra iceride telefon caldi ve 3-5 kisilik bir grup polisden geldigini tahmin ettigimiz bir gulme sesi yukseldi. 
Saniyorum, arayan bizim alt komsumuzdu cunku adresimizi alan polis, elinde baska bir kagitla "..." adresti degil mi dedi. Bizde bir agizdan "evet" dedik. 
Biraz beklettikten sonra bizi kilitli 2 farkli kapiyi astiktan sonra girilen baska bir odaya aldilar.
O odada digerine nazaran daha yaslica bir polis bizi karsiladi. Yasadiklarimizi anlatmamizi istedi, anlattik. 

O da birini sikayet etmenin kolay, para yada daha baska cezalara carptirmanin cok kolay olmadigini soyledi. Birinin evinden gurultu geldigi soylediginde ilk yaptiklari ve en onemsedikleri seyin oraya vardiklarinda kendi duyduklari sesler oldugunu soyledi. 
Yinede illede gurultu yapicaksak, evin icinde yapmamiz gereken insaat vs. olursa falan bunu makul saatlerde, en kotu ihtimalle yasal saatlerde yapmamizi onerdi. 
Yasal saatler sabah 8 ile aksam 9 arasi, makul saatlerde saat 10-11 aksam 7-8 civari olabilirmis. 
Soyledigi mantikli, zira sirf yasal diye insanlarin uyuma ihtimallerinin yuksek oldugu saatlerde tepelerinde tar tar camasir makinesi, elektrik supurgesi gibi gurultulu aletleri calistirmanin manasi yok. 

Ben adamin beni evde yalnizken gelmesiyle alakali kaygilarimdan bahsettim.
Kapiyi acmamami ve sessiz olmami onerdi. 
Klasik metot yani ormanda ayi gorunce agaca cikamiyorsan olu taklidi yap :)  

En son eve 1-2 saat ugramamamizi onerdi (!)
Sanirim adamla konusmaya geliceklerdi. Ki bence bu bile biz polis merkezindeyken calan telefonun kimden geldigini ve gulme sesinin kimden geldigini acikliyordu. 

Aynen polis amcanin onerdigi gibi eve gitmedik. 
Hala canimiz bir sey yemek istemedigi icin bir yerlere yemege gitmek yerine kafamiz dagilsin diye sinemaya gittik. 
O saatlerde gosterilen tek film olan, Will Smith'in ogluyla birlikte oynadigi After Earth (Dunya'dan sonra diye Turkceye cevrilmis olabilecegini dusunuyorum) bize gore son derece sacma sapan bir filme gittik. 

Dondumuzde aksam neredeyse 10 olmustu. Sonunda yemeklerimizi isitip yedik. 
Cok ac oldugumuzdan midir nedir pek guzel gitti.
Ki normalde mikrodalgada isitilmis yemegi sevmem. Benim icin tazenin yerini tutamaz hic bir zaman. 
Olayli bir aksamin ardindan bir aksam yemegini de boylelikle halletmis olduk. 







Thursday, August 8, 2013

twitter'im hacklendi! coook mutsuzum blog :'(

@ 11:29 AM 0 comments
Gecen hafta, sanirim 10 gun falan oldu.
Bir sabah twitter'a girdim oylesine bir sey tweetledim. 1 saat kadar sonra tekrar bir bakmak istedim. 
Amanin!
Giremiyorum!
Sifirlama mesaji attim, yok :(
Aradan biraz zaman gecti. Kabullenme ve olayi sindirme surecim bir yarim saatimi aldi. 
Evet, hacklenmistim. Zaten hafta arasi bir gun spamlandigimi farketmistim ama sebebini anlayamamistim. 
Beni spamlasan ne spamlamasan ne?
Ugrastigina degmez. Git, bir suru unluyu, gazeteciyi, internet fenomenlerini spamla dimi?
Ama yok, vatandas kolayci! kolay hedef secti!
Her neyse, baktim olmusla olmuse cagre yok. Yeni hesap actim.
Suan pek az takipcim var cunku surekli twitlestigim twitcan'larin bazilarinin hala haberi yok. 
Nedense, bu konuda tembelligim tuttu yada bu ara tasinma islerim oldugu icin bir turlu vakit ayarlayip yazmadim.

Burdan toptan haber vermis olayim. Eski twitter yok artik! Yediler caanim hesabi!

Beni aprilkalinka'dan (burdan) takip edebilirsiniz.
Hatta edin lutfen, pek yalniz hissediyorum kendimi twit aleminde

Memlekete bayram gelmis~

@ 12:17 AM 0 comments
Bayram seyran dedikleri esle, dostla, aileyle guzel. Yasadigin toplumla guzel.

Uzaklarda olup etrafinda kendi dilini bile konusabilecegin birileri yoksa pek tatsiz oluyor.

Yurtdisinda uzun sure kalanlar bilir; bir sure sonra hele bir de yasadigi yerin insanlariyla yakin arkadas, akraba, vs. olduysa insan o toplumun bayramlarina daha bir onem vermeye meyilleniyor.

Tabi ki, bu durumda uzun tatillerde oldukca etkili :)

Sukran gunu 9, paskalya 5, noel tatili 13 gun olunca gelde onemseme :)

Ozelliklede benimki gibi butun Ramazan ve Kurban bayramlarinda ailecek guneye tatile cikilan, yada ailenin uzaktaki uyelerinin bize geldigi, bayrami daha ziyade tatil gibi goren, (rahmetli dedemin tabiriyle) pek bir moderen, evropa'li aileye sahipseniz alismak daha kolay oluyor sanirim.

Yine de ne kadar alisirsak alisalim derinlerde bir yerlerde bayramlarda esle dostla bir arada olma istegi kaliyor sanki.

Miniatur

Bu kucuk resimi annem kuzenim Chicago'ya gelirken onunla gondermis.
Kendimi evimde hissedeyim istemis.

Az once onu gozumun onune bir yere koydum.
Dusundum...
Icimde derinlerde bir yerlerde yurdum bayramlarini ozdim mi diye sordum kendime.
Yok galiba bayrami degil, ben annemi ozledim.
Paylastiklarimizi anilarimizi ozledim.

Bayrami ister tatil gibi gorun, ister gelenegin ve dinin bir parcasi gibi, siz sizi olun ananizi bu kadar ozlemeyin. Kendinizi bu kadar ozletmeyin.

Bayram sebebi/bahanesi olsun gidin, gorun, olmadi cagirin o gelsin.

Bu sarki annemle ikimizin sarkisi, ilk o dinletmisti bana.
Cok seviyorum dinleyince hep seni dusunuyorum demisti.

Bu arada evet, kendisi rockci!
Asi kadinim benim! :)


Herkese iyi bayramlar, iyi tatiller...



Follow me~

 

KaLinka Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review